Otoimmun hastalıklar ve beslenme ilişkisi
Otoimmün hastalıkların sıklığını son yıllarda şaşırtıcı ve tehlikeli bir biçimde artıyor. Ama ‘Bu artışın sebebi ne? Otoimmün hastalıkların kaynağında ne var?’ sorusu çoğu zaman sorulmuyor. Hedef, iyileşme değil, günü kurtarmak oluyor. Oysa doğru beslenme ile kalıcı bir biçimde iyileşmek mümkün.
Bedenimiz sandığımız kadar mükemmel çalışmıyor. Bağışıklık sistemimiz ise bu kusurlu sistemdeki aksaklıkları yansıtan harika bir örnek.
Bağışıklık sistemi bedeni virüs, bakteri, mantar, parazit ve benzeri canlı ve cansız birçok zararlı etkenden koruyor. Hatta hasarlı ve işlevini yerine getiremeyen yapıları, otonom hale gelmiş yani “kanserleşmiş” hücreleri bile bağışıklık sistemi sayesinde bertaraf ediyoruz.
Ancak bu kadar aktif çalışan ve agresif olması gereken yapının bazen kafası karışıyor ve kendi dokularınıza karşı da reaksiyon oluşturabiliyor. Bu noktada “otoimmün hastalık” dediğimiz bir grup sorun ile karşılaşıyoruz.
En çok bilinen otoimmün hastalıklar çölyak, tip 1 diyabet, hashimoto tiroiditi, romatoid artrit, ülseratif kolit, SLE olarak sıralanabilir.
Bilinen 100’e yakın otoimmün hastalık var ve bu hastalıklar bağışıklık (immün) sisteminin özel bir doku grubuna karşı oluşturduğu reaksiyon veya verilen immün sistem tepkisine göre gruplanıyor. Dolayısıyla saçtan deriye kadar neredeyse tüm yapılar için oluşan otoimmün hastalıklar söz
Otoimmün hastalıklarda beslenme nasıl olmalı?
Her otoimmün hastalık için farklı ve özel öneriler olmalı. Fakat daha detaylı ve spesifik bir beslenme programına geçmeden önce, ana hatlar hakkında bilgi sahibi olmak ve bazı tedbirler almak, sizleri bir sonraki aşamaya hazırlayabilir.
1.Öncelikle uzak durulması gereken besinleri öğrenin;
Otoimmun protokol olarak bilinen ve süt ürünleri, tahıl, baklagil, çay/kahve, alkol türevleri, domates, çilek, üzüm, biber, patlıcan, patates, mantar ve daha birçok besin kısıtlanarak hastaların bağırsak sağlığını iyileştirmeyi ve otoimmün hastalığının şiddetini azaltmayı amaçlayan
beslenme sistemine de geçilebilir.
2.Besinleri yıkarken tarım ilacından da kurtulun. Besinleri yıkarken özellikle sodyum bikarbonat “İngiliz karbonatı” kullanmak, tarım ilacına maruz kalma oranınızı azaltır.
3.Sık beslenmemeye dikkat edin. Günde 1-2 öğün ile uygulanan aralıklı oruç protokollerini değerlendirmek oldukça yeterli olacaktır. Aç kalmak immün sistemi modüle ederek daha efektif çalışmasına yardım eder.
4.Renkli beslenmeye çalışın. Besinlerde bulunan renkler çoğu zaman farklı besin öğeleri ve antioksidanları ifade eder. Bu sayede immün sistemin efektif çalışabilmesi için ihtiyaçları daha iyi karşılayabilirsiniz.
5.Uyarıcı içeceklerden uzak durun. Stres hormonu seviyelerini arttırabileceği için kahve ve çay gibi “uyarıcı” içeriğe sahip yeşil çay dahil tüm bitkisel içecekleri azaltın/bırakın.
6.Özel bir durum yoksa tüm besinleri az pişirmeye çalışın. Bu durum besinlerin içerisindeki antioksidan ve vitaminlerin birçoğunu kaybetmenizi engeller. Özellikle suda çözünen vitaminlerin çoğu sıcaklığa hassastır.
7.Gluten tüketiminde dikkatli olun. Glutensiz olması hiçbir besini iyi yapmaz. toimmün protokolde tohumların neredeyse tamamı yasaktır.
8.Süt ürünlerini tüketirken bir daha düşünün. Süt ürünleri sanılandan daha büyük sorun oluşturur. Şirden mayalı olması, manda yoğurdu şeklinde yapılması hiçbir şey ifade etmiyor. Evet, bugüne kadar farklı öğretiler duydunuz ama otoimmün hastalıklarda reaksiyon oluşturan proteinlerin hiçbiri mayalanma ile azalmaz yani sütün yoğurt ya da peynir halinde olması bile immün sistemi tetiklemesini önlemez.
9.Hayvansal proteini tüketirken dikkat edilmesi gereken birkaç püf noktası var. Hayvansal protein kaynaklarını (özellikle et ürünlerini) yüksek sıcaklıkta pişirmek protein yapısını bozduğu için inflamasyon oluşturabilir. Et ürünleri zararlı değil ancak yüksek sıcaklıkta ve dumanlanmadan olabildiğince az ve kısa pişirmek gerekiyor.
10.Detoksifikasyon yöntemlerini keşfederek deneyin. Kereviz sapı suyu,, karnivor beslenme gibi birçok farklı tekniğin özel hastalıklarda ciddi ve olumlu etkileri var.